Bunca yıl sonra nasılsın ?


Dilinin ekşi şarap kokulu tadını özledim sevgilim;

Evden çıktıktan sonra ne kadar gazoz var ise içtim, o günden bugüne gazoz kapakları biriktirdim,
girdiğim bir başak tarlasına hepsini gömdüm dün.Bozdursan dünyayı satın alırdın dediler;
Dünya da mezarlarla kaplı değil mi?



Kapıyı öyle çarptığın anda saatime baktım; söz verdim ona,
Dünyanın en güzel şarkısını bulacağım,
sonra;
Ölmüş ellerim ile çalacağım o şarkıyı sana, tutuklanamam ki;
ellerim yok benim.

Belki bırakırım sigarayı diye gittim.

-Ağaçların hangi arkasına donumu sıyırıp da işeyeceğim şimdi anne?


Şimdi ayrıntılarına kadar çizdiğin balıkla başbaşayız;
Güzel şarkılarla besleyeceğim seni kırmızı balık, güzel cümleler ile okşayacağım sırtını,
sana dokunmam senin kötülüğüne olursa diye,
sana hep masallar anlatacağım, kırmızı.
Fanusunu boyasam bana bakar mısın kırmızı?
Öpmeye üşendim şu an, unutmadım ama-
Hissetmeden sevebiliyormuş insan.
-Neden kırmızı?

Klozette mutlu muydun sanki?

Öldün gördün mü, ben öldürmeden sen öldün.


Peşinden gelmedim diye mi kızgınsın sevgilim, düşüncelerimle sana geliyorum diye
havai fişek patlattı elektrik telleri dün, cayır cayır yandılar diye;
kar da yağdı.
İlk defa tanıştık biz ve ben seni aldattım dün gece;
gökyüzü ile.

Allah kahretsin,


Küvveti doldurdum rahatça yüzebil diye kırmızı, sonra huzur içinde öl diye,
yüzemeden öldüm deme sonra diye,
Hal-bu/ki daha resim çizebilirdik seninle, ölmen gereksizdi.
-balık.-


Kaşıya kaşıya yara yapıyorum seni, kabuklarını soyacağım,
ah,
seni soyacağım ve yiyeceğim.
Kanayan nerem varsa emeceğim,
ilk kadınlığımı emeceğim, kutlayacağım kendimi.

Eksik noktalarımı tamamlayacak mısın peki şubatın sonuna gelmiş bir pazar gecesinde ?


Köşeyi döndükten sonra, perdenin arkasından çekildim, durmanın anlamı yoktu artık;
çok düşündüm de, karar veremedim
İşte ben; tam olarak aydınlıklarda oluşan gölgelerden korkan bir kaplumbağayım...

Rüyalar küçük kırmızı bir balıkken; ellerimin öleceğini bilemezdim.
Senin göklerde uçarken bir taşla, sadece ufacık biçimsiz bir taşla
yara alacağını,
kuyruğunun yırtılacağını, ya da dengenin bozulacağını,
birden kendini yerlere atacağını
sonra da
sadece üzerine basılan, yüzünde ayakkabı numaraları kazınmış çamurlu bir  gazete olacağını
düşünemezdim.

-Gazeteden yaptığım uçurtmamdın-

Alnında ölüm ilanım yazıyor, ölmeseydim;
sana müzikler çalabilirdim,
biriktirdiğim ne varsa getirebilirdim.

Beni gülümseten ne varsa çamura buladım, krepler yaptım.

-Hayır ağlamadım sevgilim.-

Neyden utanırdın ki bunca zaman, ayrıca sen ve yağmur ortaklaşa çalışırken üstelik.

İtiraf etmeliyim ki; o köşe bahçenizde sarmaşıklarla sevişen ve sürekli tırnaklarını yiyen, şizofren farelere aşık bir kara-kedi gibi özlüyorum seni.

-Saçımı üç kere çek.-

Peki, madem konuşmak istiyorsun anlat; bunca yıl sonra nasılsın ?

-Toplama bir beden satın aldım sen şehirden gittikten sonra !-

İnanmadığın için oradaydım, sana doğru gelirken göremezsin ki;
inanmazsan yüzüm yok olur;
önce yüzümü unutursun, sonra ellerim, sonra gülüşlerim, en son sesim.
Unutursun; ve ah dersin,
deme !

Korktuğumdan değil de üzüldüğümden ölür ellerim, bunca yıl sonra;

Diyemem ki dedin ve diyemedin.


Jülide Arora

saksıda balık yetiştiren benmiymişim?


Ama hadi, bana bir cümle kur, onla başlayayım rüyalara, hayata.

Sen hiç kendini boğarak intihar etmeye çalışan bir balık gördün mü, Gördüğün an onu ismimle çağır,
Hayatına hayatı ile son vermeye çalışan her kim/ne var ise ona adımı söyle. Adımı saklamana gerek
yok aşkım, adım yok benim.

Kusarken yutkundum ben aşkımı, şimdi boğazım neden acıyor, burnuma neden pis kokular geliyor
daha iyi anlıyorum.

-Çoğulsuz, hatta kimsesiz sevdim seni.-

Unutmuşum cümleler kurmayı, sanırım konuşmayı unutmuşum,
yollarda tükürdüğüm kaldırımlar bugün düşmeme izin vermediler, oysa ki; düşmekti tek isteğim,
diz kapaklarım soyulsun ellerim acısın istemiştim bugün en çok.

Marangozdan çaldığım şu tahtalarla uçurtma mı yapsam, halı dokuma tahtası mı bilemiyorum,
kararsızım sevgilim, beynimin kıvrımlarını bir tığ ile çekip selanik ördüm ellerime, eldiven niyetine

Ah, hala hatırlayamıyorum adını, adını öğrenmenin bir yolu olmalı,
sesini bırakmayacağım kıyafet dolabımdan,
ömür boyu hapsedeceğim.
Çocukluğumun korktuğu gömme dolaplarından sesler duyduğumu söylediğim an,
annemin inanmıyor bakışlarına karşı sesini konuşturacağım,
Böylece, şahidim olacaksın korkularıma.

Annemin beni koynuna alıp sıkıca sarılmasını sağlayacaksın.
Anne; sen hiç uyutmadın beni,

Şimdi sokaklarda çocuklar, arka mahalleyi linç etmeye gidiyorlar, ben aşşağı mahalle çocuğuyum
aşkım, korkağım ben.

Anne, suyun içinde gözlerimi açabiliyorum,
Anne, takla atabiliyorum,
Anne, orada mısın ?
Anne, uyku vaktin geldi.

Bugün hava güneşli, sevgilim,
ne dersin?
Balık cesetleri gecemi mahvetti, n'olur
Belki ölmemişlerdir, bir kez daha baksak ne olur ki,
parktaki bankta sohbet ediyorlardır belki,
Sadece uzaktan bakacağız, salıncak diye tutturmayacağım tamam, söz veriyorum,
sadece öldüklerine inanmıyorum,
N'olur, bir kez daha bakalım,
Son bir kez daha, görebileceğimiz mesafeden aşk'a bakalım.


Sigaramı yak sen öyle, dualarımı yuttum, özür dilerim, ben tek çocuğum, korkağım ben aşkım,
Sana sarılmak nasıl bir histir acaba;
kollarımı '' seni bu kadar seviyorum işte'' olarak açtım, sarıl bana.

Gene oradasın, ah oradasın, yuttum gene, bu sefer adını yuttum.
ne kadar salağım, içimden nasıl çıkaracağım ismini, nasıl öğreneceğim adını,
sen söyle hadi, senin adın ne ?
Merhaba-

Lahana bebekler gibi kokuyor uykun, gölgeni izlerken o kırmızı şeyden yemiştim,
sanırım midem bu yüzden çamur oldu.

Anne, lazımlığımı bulamıyorum,
Anne, ismini bulamıyorum,
Orada mısın
Anne,
Anne, ilaçlarını içtin mi?

-Erken geldin, daha ben aşık olacaktım.-


Anne, dünya geldi, bağlanabiliriz.

Mumları yak aşkım, benim canım sevgilim, gölgelerimizi öpüştürürken,
kelime oyunları oynarız, belki arada bayıldığın kahkaham çıkar ağzımdan,
yakalarsın duvardaki gölge dudaklarımdan,

Gece lambamın içine denizanaları hapsolmuş, bebeğim deniz yardım'ı çağır-

-Bize dans ediyorlar.-

Biraz daha burada kalmak istiyorum, sen git istersen ben sana yetişirim, biraz daha
bakmak istiyorum,
uzaktan, ürkütmeden bakmak istiyorum
tren raylarında güneşlenen atlara, çok hoşuma gitti.

En son sana baktığımda bana az kaldığını söyleyerek gülümseyememiştin, ve ben de içtim seni,
ta ki; bir şarap şişesinin bana bakıp gülümsemesine değin, içtim seni.
Ve şimdi o şişe gülümsemekte,
gülümsemekteyim,
ah, evet !
Ancak bir deli şişeye gülümseyebilir,

Hadi ama, sen de pazardaki teyze gibi ''deli işte'' diyerek geç sağ bacağımın yanından, ekşimsi, acımsı
bir dudak hareketi yaparak.

Ben; hani şu kesip de yolladığın saçlarının arasındaki kumları biriktirdim, bir avuç kadar oldu
ağzıma doldurdum hepsini, aşkım saçlarını iştahla yuttum.

-Geldin girdin gülüşüme.-


Sokaklarda çocuklar, çatılarda güneşlenen salçalar, balkonlarda serinleyen tarhanalar,
pencerelerde eksik olmayan menekşeler,
ben bu mahallenin çocuğuyum aşkım,
-Aşkım bile muhallebi benim.-
korkağım ben.

Anne, sana bir şey verecektim,
Rüyalarımı izletecektim anne bak, beni korkutan adamı göstereceğim,
Anne, sesimi çıkaramıyorum,
Anne, beni duyuyor musun,
Orada mısın
Anne,

-Bağıramıyorum.-

Anne, sarılalım.

Sadece, sana sarılmak istemiş olabilirim,



Jülide Arora

Kırmızı-V


Cebimde unuttuğum seni, harcarım tek bir lolipop'a
O lolipopun hediye ettiği sakızımı da sattım tükürüklerimin üfleme baloncuklarıyla,
o oyuncağa hiç sahip olamamıştım.Sakızım sadece tükürüklerimi seviyor.

Burada olsaydın, tam karşımda, suratına tükürürdüm; tüm tükürük yarışlarını
kazanırdım burnun ile yanağın arasına sıkışmış siyah noktalarının üzerinde,
öyle sert tükürürdüm.

Baloncuklar yapmazdım sana tahta boncuklu sandalyemin üzerinde mor uzun kiloş eteğimle otururken,
sen de ''çok tatlısın ama'' diyemezdin işte, o kadar kızgınım sana.
O kadar ki, bana kuracağın aşk cümlelerinden mahrum ediyorum seni,
annenle konuşmazdım telefonda; ''üzülme kızım'' dediğinde hıçkırarak kahkahamı patlatmazdım
suratına.
Sakızım, ah evet , sakızım. Sigaramın dumanını emen, tüm gün boyunca nikotinimi sağlayan
nikotin bantı ''falım'' sakızım.

Yapıştırıyorum artık tokatı suratının en şaplak yerine,
biramın şişesinden ayırdığım reklam kağıdım ile imza atıyorum çektiğimde elimi suratından.
Şakaları severim ben salak !
Şaka yaptım ! hadi gel sarılalım.

Yazıklar olsun, sana yazıklar olsun, nasıl anlamadın ?
-çarşıdaki tuhafiyeden kırmızı düğmeler alıp çıkarken seni düşündüğümü-
nasıl bakarsın artık yüzüme,
bakamazsın,
ellerimi kaşırım saçlarıma sürerim - o kadar bol gelsin aşk diye
favorilerinin altında saklı kalmış et benini öperim.
ne güzeldi kokusu parmak aralarının, tuttukça öpesim gelirdi ellerini,
Yalan, söyleme bana. Susmalısın ilk önce, düşmeden çatımdan.

Kasıklarımın çatısı ne kadar genişse; .... öyle işte.
Anmayacağım bir daha seni anlatan cümleleri, bir şeyleri,
Yasak ! kendime de yasaklıyorum artık masum bakışlarını.

Uzak, dur öyle.
Dur ama; uzak dur. Git-me yani. Gitmeden uzak dur bana sevgilim.

Neden öldürdün? Bacaklarımı okşamak isteyen o yaşlı amcayı neden öldürdün?
O'nun bir suçu yoktu, ben yapmadım, ama ?
O değilse ben değil işte !

-Koltuğum ip kusuyor bebeğim, Acil'i ara !

Bugün çok önemli bir moda tasarımcısıyım, bana yakıştırdığın o mükemmel gelinliğin aynısından 
diktim üç katlı tuvalet kağıdımla, üç'e ayrılıyor. Ayırdım da duvak yaptım kilometrelerce !
Kalbim-kalbin arasındaki kilometre kadar duvağım var !
Peçetelerden de gül yapmasını öğrendiğim zaman evlenebiliriz !
Kız kardeşine atacağım buketimi, öyle anlaştık aramızda dün,

Karnıma yatıp sigara içmek yok ama artık, alevlenirim yoksa.
Nitekim kıçını sildiğin kağıtlardan bozma bir gelinliğim var.

Sana inanamıyorum, nasıl düşünürsün ?
-Dudağıma yapışan sigarayı almaya çalışıp elimi yaktığım an seni terk ettiğimi-
Şaka yapıyorum de ! sen şakaları seversin de !

Bir gün; sadece kötü bir şaka yapmıştım demek için,.... ah sevgilim.
Keşke.

Dalgalı rakamları olan bir saat yarattım geçen gün, oturup günlerin dalgalanmasını bekliyorum,
Mod'a girmek içinse arada bir sallanıyorum.
Bekleyeceğim- dalgalanacağım.

-Kim o !
'' -ben- dersem bilirsin, eğer bilmeyip de gene sadece o kapıyı açarsan allah belanı versin''
dedi ve gitti kadife sesli bir kadın.
Aşkım yoksa o (!) ?
Beni çok güzel kandırdın. (alkış )
Şimdi kınagecemde tam ağladığım anda avuçlarıma yakmak için aldığım o kınayı al da;
götüne yak !

Ben de avunurum, siyah çöp poşetlerinden şemsiyeler yaratıp satarım.
Geberene kadar avunurum, sana ne !

Gene düzeltirim el yazımı ''L'' harfinden kuşlar çizerim sana, susamlarımın sokağında ''kaçak bir L'' olarak üşürüm, sözler veririm. Sana ne.

Fanusuma bir olta atarım ve avlarım turuncu balığımı, sen gene ağlarsın yiyemezsin onu diye, öldürme seni diye.
Rüyalarına girer, dişlerini gıcırdatmana neden olurum, bir sandal satın alırım ve onu bağladığım gemici düğümlerim ile kolyeler yaparım kendime, her kış kontrol ederim boynumdaki ipleri.
küçük not defterleri satın alırım, kokulu silgiler ile yazar yazar silerim, hüznümü büyük beden giydirme,

Ve sonra gene, cebimde unutmuş olduğum sen'i harcarım tek bir lolipop'a.
Ama sakızımı yutarım, bokumda boncuk arar gibi ararım sonra seni, yeniden.
-ben şakaları severim aşkım-
derim.
takım elbise giydirdiğim peluşuma bir papyon takarım tamamlarım ruhunun inceliğini, ne kadar romantiksin
sevgilim, derim.
Sadece seni unutmuş olabilirim.

Jülide Arora

Kırmızı-IV


Yüzüme gülüyorsun Tanrı, sinsilikle suçlanmış bir kedi gibisin kahve bardağımın altındaki kağıttan süs dantel ile bakır sehpanın arasında buhardan yapışmış durumda gibi.
Güzel çığlıklar atmak istiyorum, öylesine değil, notaları emerek çığlık,
istiyorum,
ah ! atmak istiyorum göğsümdeki iğreti minneti.

Ellerimde babamın bana söylediği son sözleri tutuyorum, içimden çıplak ayaklarımla yürüme isteğim
dürtüyor beni, sırtının bel kıvrımında, sırnaşmak istiyorum, sonra annemin trans kardeşime hamile kaldığını öğrenince seviniyorum, seni çok seviyorum kardeşim.

Ne garip, bileklerimde söndürdüğüm aşkının kokusu parmaklarımdaki izmarit kokusu ile karışıyorken
seni unutuyorum sevgilim. Çek çıkar hadi ellerini karnımdan. Mongol bir kelebeğin dans ettiğini düşün çatı
katı odamızda kırk-beş derecelik açıyla yağmuru sızdıran penceremizin eşiğinde.
Ne kadar masum, kırmızı. İlkim kırmızı.
Yeşilliklere kırmızı kareli piknik örtümü serip uzanıyorum,
-Bir daha asla
görmeyeceğim.
rüyalarıma balıkların ''öpücük'' dudaklarını da ekleyip, katlıyorum koltuk altıma.
Sır gibi sakladığın korkularını kırmızı bir hap olarak atıyorum ağzıma, boğazımdan geçtiğini
hissedebiliyorum, akıp
gidiyorsun.
Durduramıyorum, seni yuttum aşkım ! Öğlene doğru kafam güzel giderim yengemin bahçıvanlık yaptığı
perili köşke.
Keşke;


Soyundum oralı bile olmadın, ayaklarıma kadar göğsümden akan pis kokulu irin, yavaşlattı bir an sana gelmek için çıldıran isteklerimi,

Sarı bir papağan ol dilin kırmızı, ol  ama !
Çünkü sadece aşkımı bu şekilde affedebiliyorum, papatyaların göbeklerinden zeytinler toplayarak, siyah zeytin gözlerini unutabiliyorum,
yolunmuş saçlarımın her biri için tek tek,
seviyor-sevmiyor yapabilirim.
Yeter ki nefes alsın rahat bırak !
-piknik kırlarımı.



Sokağı döndüğün zaman kostümlü bir baloya gideceğini unutma sevgilim, yirmilerden kalan bıyıkların terlemiş,
öperim,
parmaklarımla ''sus'' işareti yaparım sana, emdiğim damağımı acıtarak,
Doksandokuz kere öperim, dokuz kere gelirim.

Bıkmış bir sahaf kadar imkansız olabilmekti sana olan aşkım, bıkmam, hiç '!
Kirazdan yapılmış  küpelerim, kırpılmış saçlarım, sürekli sallanan boynum ve acıkan karnımla çaldım kapını geçen sonbaharda,
gene açmadın,
gene açmadın kibar elli tokmağı olan devasal kapılarını ve yeniden uyudum kaldırımlarında
Süleyman Bey Sokağı'nın.

Sol elimin sol çaprazında kalan Ben'i hala çok seviyorum, seni hala çok seviyorum, ah '!
dur !
Hayır.
Sırtımdan bir titreme geliyor kollarımın arkasına, ben bir özürlüyüm,
aşık olabilen bir özürlü, sert, gerizekalı, ince, biraz daha yavaş düş'e göre.

Prezervatif çöplerinden doğur  beni, ara sarı çöplüklerde bedenimi.
Bilmeseydim yollardım kırmızı kanaviçe kurdelalarımı,

Eğer şu anda üşümezsen patiklerim darılır ısı ayarına,
-Bir daha
görünmez, saydam olarak kalırlar, sarı saçlarım arasında yumurtlamış keneler, bitlerimi daha kolay görebil diye yaptım anne.
Sırf o yüzden yaptım.
Yakışacağını düşündüğümden kirli sakallı çenene,
art niyet düşünmeden,
sadece bunu düşünerek bıraktım öpücüklerimi, koparılmış tırnakların ile kaşı çeneni,
ölürüm.

Seni dinleseydim eğer, göremeyecektim balkon eşiğinin kenarında su içmeye çalışan serçeleri, iyi ki
dinlememişim.
iyi ki;

Ruhumu çaldırdım bugün sabahın ilk otobüsünde bana dayamaya çalışan fortçuya,
-bir daha
arka cebime koymayacağım cüzdanımı,
-bir daha
ruhumu koymayacağım cüzdanıma.
-bir daha,
-bir.

İsilik olmuş ayak tabanlarım, yürüyemem, yetişemem o kadının saçlarındaki kırmızı tokaya,
saçlarını yolamam.
Eğer bir kez daha serçe parmağımı bir kağıt kesiği gibi acıtırsan ''çıtlatacağım sadece'' başlığı altında
kafanı koparırım.

Flu'dan kırmızıya dönen, yanar döner kanatlı minik bir serçe,


Sinmesine yakın kırmızı dudaklarıma sürüyorum izmaritimin boğaz yakan kokusunu,
oyuncak arabamın kafası karışıyor :
Yeşil mumumun verdiği sarı alevsi sinyal ile.
Camları toz, beni yıka.
Arabamın vitesine ortala kendini gevşe, otur.
Sana papatya çayı ikram edeyim,
açık,
Şekeri kır; yarısını fincana
yarısını yara olmuş ağzına at, em !
Sıcak,
dilinin tüm hücrelerini yak, konuş(a)ma !
Oyuncak bir dünya,

Sana vadettiğim karabasanlarla sevişerek, sarılarak, dokunarak yanıp sön.
Yakıp öl !
Aşkım;
Bana bilezikler al telefon kabloları gibi birbirine sıkıca bağlanmış,
uzaklaşınca esneyen, ( uykusuzluğuma bir ilaç al )
Tanrı'm bana yeni bir beden satın al, kimse bilmesin evrenimi, içimi !

Anlattığım, aldattığım tüm perdeler için tüller satın al,
-bir daha
ruhumu koymayacağım perde aralarına
Arka cebimde prezervatif çöplerini saklayacağım yemin ! Et-
Tim,



-bir daha asla,
-bir daha
-bir kez bile olsun, bir kez daha,
Asla
Sevgilim; öl artık.
Aşkım; ben ölürüm dayanamam.
Hayatım; bitti.
-Bir daha asla !


Jülide Arora

Kırmızı-III


İşte her yer aydınlık, yaşlı ve huysuz bir amca gibi mırıldanıp sonradan kükrüyorsun ey gök !
An'lık şaşırtmacalarınla güneş doğuyor sanıyorum ben de, aslında o anda yaptığım tek şey;
Yüzük-oyun uzanıp mum ışığı ile
-gerisi karanlık-
izliyordum
-ayak parmaklarımı-
Şimşek ürküttü, gerçeklik katmak istedi Tanrı.
yapmacık ela gözlerimin gerçek olmasını dileseydim eğer neler olurdu ki, sakin ol.
bu yalnızca ikimiz arasında.
Sen oradasın, köşedeki bakkal ile adaş olman ne garip.
-düşündüğüm tek şey -yuvarlak-
Canım saçlarım,
bu çok kötü, neredeyse seni sevdiğimi söyleyecektim ama; adını unuttum.
sanırım aşık oluyorum,
-düşüncelerime-
O kadar güzel bir hayal kurdum ki, hiç bir kelime yakışmıyor dudaklarına.
Biraz susalım, ah evet susalım.
biliyorum oradasın, keşke hapishanede olsaydım şu an. bu yağmurda orada olmak yakışırdı bana.
Konuşmuyorsun, dinliyorsun, oradayım ben de. ben de oradayım.
Bir gün katil olcağım, gerçekten isteyerek, inanarak yaptım diyeceğim,
-gevşe !
Bunu herkez biliyor, sana söylemem bir sır değil.
Yavaş, seni içeri alamam-yağmur-
Islanmaktan tiksiniyorum ama,
ama
belimi ağrıtıyorsun, güzel yüzünü göreceğim diye.
sinirlenme aşkım,
Kırmızı papatyalar topladım, çayını içelim hele bir otur n'olur ?
İçindeyken sevmiyorum seni hayır, acımasız oluyorsun.
-acımasızım-
Bugün en sevdiğim annemin doğum günü, kalbimi doğuran.
Hala aram açık göbeğimi doğuran annem ile.
ama
ben de kalp doğuran anne olmak istiyorum,
sahte saçlarımı kestim, annem epey ağladı.
sevmiyorum onu, onları da;
saçlarımı sevmiyorum-
Canım saçlarım.
-Kanatlarımı doğuran annem ben doğmadan ölmüş, ne kötü uçamıyorum.
-Yokluğundan mı bilmem,
ama şu an sadece
-uçmak
istiyorum.
Ah yapma, beynimi bir matkapla oyma. Arı kovanları bile patladı gürültünden, hepsi beynimin içinde dur,
kes artık yapma.
Bak hala gözlerimi kapayabiliyorum, düşler kurabiliyorum, yapma.
-korkuyorum-
Peki beğendin mi yaptığını? kusmuk kokulu montunla çıkıyorsun evimden,
kusmak istememiştim.
altıma işiyorum, çişim çok geldi, Tanrı'm kendimi duduramıyorum.
Ellerimin yaşlandığının farkına vardığım günden beri sigara içiyorum, sararsınlar da hasta gözüksünler diye,
Onlar sadece hasta, yaşlı değil hayır !
ihtiyar değilim !
Aslında bir anlamı vardır tüm kederlerimin, sen neşelerle oyalan.
sana yapma dedim, dinle dedim;
Akide şekerleri ile dilimin beyaz olan pütürleri, öpmek isterken sesini, anılarımı yalanla hadi !
Uyuyakalmışım otostop yollarında, uyutma beni, kızarım öl !
Sadece geber, ben diye diye, bencilliğinden öl !
istersen öl'me ama ben affederim seni, sakın öl'me !
küçüğüm gene çocuğum, annem tabağında pirinç bırakma diyor, güzel pilavı rezil olmasın,
-ne kadar tane kalırsa o kadar çocuğun olur bak diyor,
tabağımın hepsini bırakıyorum, binlerce çocuğum olsun,
yüz o'nlarca çocuğum olsun ah,
gebersin saçlarım.
ben işte tam burada yaşıyorum dediğim insanlar defolsun,
tanımadığım adamlara sarıyorum ki;
dün gene onlardan bir tanesini takip ettim.
oldukça da çirkindi, kısmeti bozulmasın;
sadece tipim değildi
-kibarcası-
titreye titreye kestirme yoldan karşısına geçip merhaba,
dedim ve
uzaklaştım oradan,
arkamdan geldi, ara bir sokağın arasında izimi kaybettirdim.
O'na da defol !
diyemedim-
sessizliğimin gerekçesini nereden bilebilirsin öl !
vazgeçtim, neşelerinle oyna, sen anca pipinle oyna !
sus, geber ! -me !
yağmur sen de dur, korkuyorum-
-korkuyorum dur yağmur-
şarkı söylerim geçer sinirim, şarkı söylemek ah,
affediyor herşeyi,
yazmak öç alıyor...


J.

Kırmızı-II


Köpek patisi sesleriyle çıkıyordu merdivenlerimi güzel ıslık sesleriyle,
ah saat 23:37 ve indim; iki direk ve iki ağacın ortasından geçip dilek diledim,
neredeyse yanlışlıkla intihar ediyordum,
çamurlara bata çıka;
durup düşerek öğrendim yürümeyi,
karşıdan karşıya geçmeyi.
Kendimi tecavüze uğrarken buldum baba.
Taksiler yardımlarına yetişiyorlardı, çığlıklarım sessiz
bilemem o gece kaç kişinin beni düzdüğünü.



Keşke altı bira lira olsa olsaydı, tabi sana yazarken bile durduğum o anlar benim için otobüsü kaçırmak
ve asla gidemeyeceğim korkusuydu.
üşüyorum baba, ellerim çatladı
yorgunluğundan, biliyor musun bir erkeği eline aldığında tatmin etmek ne kadar yorucu
sanırım yanlış durakta otobüs bekliyordum, duraktaki tek erkek bana yavşıyordu,
bana yavşıyordu.


Ellerim yanıyordu ısıttığımda, kar yanığı misali.
ama yazmazsam unuturum, ne kadar iyi bir yazar olduğumu,
yazarsam kar yanığı,
çünkü sana çıplak yazmalıydım tenimle dokunmalıydım belki de sol omzuna.


O beyaz duvarı görene kadar otobüs şöförünün beni dağa kaçırıp bana tecavüz edeceğini düşünüyordum baba,


kömür torbalarından oluşmuş bir yılbaşı ağacı beni yolda karşıladığında bu kadar sevineceğimi
tahmin etmiyordum,
rüzgar gülü sesleriyle.


Müzik başlıyordu, çok özledim.
tam olarak şimdiden,
kırmızı pencere kaplarımızın ardında duran turuncu balıklar gibi aşağıyı izlerken fark ettim.


Panayırlara götür beni, ellerimden sıkıca tut ki arabalarda ezilmeyip karşıdan karşıya geçebileyim
Koru beni masum çocuk ellerin ile, dokun bana.

Sol  omzundayım sen uyurken, bir savaşın çıkacağını güzel yollarla,
korkutmadan sana nasıl açıklayacağımı anlatmak derdim.


Rengi sararmış cumaları bir vakum yöntemiyle sök içimden,
pişmanlıklarını götürür o anda adamın kaygan deliğinden.
O zaman göğsümdeki deliği sevmeye başladım, asla ayrılmayacağımızı bilmek ne kadar güzel baba,


Bir kedi yavrusunu kucağıma bıraktın ve ben yara aldım,
geberisice ellerim çizik içinde, canım acıdı.
Sol meleğimin sesi ne kadar güzel ki; ona şarkı söylettiğim her an huzur doluyorum.


Sirke gittiğimde hep almak istediğim beyaz-pembe yuvarlak şekerlemelerden yedirdim kedime,
gene yemedim, gene yemedim.
aslında genel anlamda at'ım da yemiş olabilir filini.
Çok garip, fanusumda sakızdan balon yapan turuncu balıklarım bugün hiç bana pas vermediler.
nihayetinde insanız dedim ama daha bir garip oldu durum.


Tüm bunlar yaşanırken; saat 00:00 çatı katındaki kapım çalındı,
güzel ıslık sesleri ile karşımda duran yabancı bir  sarraf,
haklıydın fazıl, daha önce hiç bir sarrafın bağırdığını duymamıştım,
duyumsamamıştım.



Jülide Arora