Dilinin ekşi şarap kokulu tadını özledim
sevgilim;
Evden çıktıktan sonra ne kadar gazoz var ise içtim, o günden bugüne gazoz kapakları biriktirdim,
girdiğim bir başak tarlasına hepsini gömdüm dün.Bozdursan dünyayı satın alırdın dediler;
Dünya da mezarlarla kaplı değil mi?
Kapıyı öyle çarptığın anda saatime baktım; söz verdim ona,
Dünyanın en güzel şarkısını bulacağım,
sonra;
Ölmüş ellerim ile çalacağım o şarkıyı sana, tutuklanamam ki;
ellerim yok benim.
Belki bırakırım sigarayı diye gittim.
-Ağaçların hangi arkasına donumu sıyırıp da işeyeceğim şimdi anne?
Şimdi ayrıntılarına kadar çizdiğin balıkla başbaşayız;
Güzel şarkılarla besleyeceğim seni kırmızı balık, güzel cümleler ile okşayacağım sırtını,
sana dokunmam senin kötülüğüne olursa diye,
sana hep masallar anlatacağım, kırmızı.
Fanusunu boyasam bana bakar mısın kırmızı?
Öpmeye üşendim şu an, unutmadım ama-
Hissetmeden sevebiliyormuş insan.
-Neden kırmızı?
Klozette mutlu muydun sanki?
Öldün gördün mü, ben öldürmeden sen öldün.
Peşinden gelmedim diye mi kızgınsın sevgilim, düşüncelerimle sana geliyorum diye
havai fişek patlattı elektrik telleri dün, cayır cayır yandılar diye;
kar da yağdı.
İlk defa tanıştık biz ve ben seni aldattım dün gece;
gökyüzü ile.
Allah kahretsin,
Küvveti doldurdum rahatça yüzebil diye kırmızı, sonra huzur içinde öl diye,
yüzemeden öldüm deme sonra diye,
Hal-bu/ki daha resim çizebilirdik seninle, ölmen gereksizdi.
-balık.-
Kaşıya kaşıya yara yapıyorum seni, kabuklarını soyacağım,
ah,
seni soyacağım ve yiyeceğim.
Kanayan nerem varsa emeceğim,
ilk kadınlığımı emeceğim, kutlayacağım kendimi.
Eksik noktalarımı tamamlayacak mısın peki şubatın sonuna gelmiş bir pazar gecesinde ?
Köşeyi döndükten sonra, perdenin arkasından çekildim, durmanın anlamı yoktu artık;
çok düşündüm de, karar veremedim
İşte ben; tam olarak aydınlıklarda oluşan gölgelerden korkan bir kaplumbağayım...
Rüyalar küçük kırmızı bir balıkken; ellerimin öleceğini bilemezdim.
Senin göklerde uçarken bir taşla, sadece ufacık biçimsiz bir taşla
yara alacağını,
kuyruğunun yırtılacağını, ya da dengenin bozulacağını,
birden kendini yerlere atacağını
sonra da
sadece üzerine basılan, yüzünde ayakkabı numaraları kazınmış çamurlu bir gazete olacağını
düşünemezdim.
-Gazeteden yaptığım uçurtmamdın-
Alnında ölüm ilanım yazıyor, ölmeseydim;
sana müzikler çalabilirdim,
biriktirdiğim ne varsa getirebilirdim.
Beni gülümseten ne varsa çamura buladım, krepler yaptım.
-Hayır ağlamadım sevgilim.-
Neyden utanırdın ki bunca zaman, ayrıca sen ve yağmur ortaklaşa çalışırken üstelik.
İtiraf etmeliyim ki; o köşe bahçenizde sarmaşıklarla sevişen ve sürekli tırnaklarını yiyen, şizofren farelere aşık bir kara-kedi gibi özlüyorum seni.
-Saçımı üç kere çek.-
Peki, madem konuşmak istiyorsun anlat; bunca yıl sonra nasılsın ?
-Toplama bir beden satın aldım sen şehirden gittikten sonra !-
İnanmadığın için oradaydım, sana doğru gelirken göremezsin ki;
inanmazsan yüzüm yok olur;
önce yüzümü unutursun, sonra ellerim, sonra gülüşlerim, en son sesim.
Unutursun; ve ah dersin,
deme !
Korktuğumdan değil de üzüldüğümden ölür ellerim, bunca yıl sonra;
Diyemem ki dedin ve diyemedin.
Jülide Arora
Evden çıktıktan sonra ne kadar gazoz var ise içtim, o günden bugüne gazoz kapakları biriktirdim,
girdiğim bir başak tarlasına hepsini gömdüm dün.Bozdursan dünyayı satın alırdın dediler;
Dünya da mezarlarla kaplı değil mi?
Kapıyı öyle çarptığın anda saatime baktım; söz verdim ona,
Dünyanın en güzel şarkısını bulacağım,
sonra;
Ölmüş ellerim ile çalacağım o şarkıyı sana, tutuklanamam ki;
ellerim yok benim.
Belki bırakırım sigarayı diye gittim.
-Ağaçların hangi arkasına donumu sıyırıp da işeyeceğim şimdi anne?
Şimdi ayrıntılarına kadar çizdiğin balıkla başbaşayız;
Güzel şarkılarla besleyeceğim seni kırmızı balık, güzel cümleler ile okşayacağım sırtını,
sana dokunmam senin kötülüğüne olursa diye,
sana hep masallar anlatacağım, kırmızı.
Fanusunu boyasam bana bakar mısın kırmızı?
Öpmeye üşendim şu an, unutmadım ama-
Hissetmeden sevebiliyormuş insan.
-Neden kırmızı?
Klozette mutlu muydun sanki?
Öldün gördün mü, ben öldürmeden sen öldün.
Peşinden gelmedim diye mi kızgınsın sevgilim, düşüncelerimle sana geliyorum diye
havai fişek patlattı elektrik telleri dün, cayır cayır yandılar diye;
kar da yağdı.
İlk defa tanıştık biz ve ben seni aldattım dün gece;
gökyüzü ile.
Allah kahretsin,
Küvveti doldurdum rahatça yüzebil diye kırmızı, sonra huzur içinde öl diye,
yüzemeden öldüm deme sonra diye,
Hal-bu/ki daha resim çizebilirdik seninle, ölmen gereksizdi.
-balık.-
Kaşıya kaşıya yara yapıyorum seni, kabuklarını soyacağım,
ah,
seni soyacağım ve yiyeceğim.
Kanayan nerem varsa emeceğim,
ilk kadınlığımı emeceğim, kutlayacağım kendimi.
Eksik noktalarımı tamamlayacak mısın peki şubatın sonuna gelmiş bir pazar gecesinde ?
Köşeyi döndükten sonra, perdenin arkasından çekildim, durmanın anlamı yoktu artık;
çok düşündüm de, karar veremedim
İşte ben; tam olarak aydınlıklarda oluşan gölgelerden korkan bir kaplumbağayım...
Rüyalar küçük kırmızı bir balıkken; ellerimin öleceğini bilemezdim.
Senin göklerde uçarken bir taşla, sadece ufacık biçimsiz bir taşla
yara alacağını,
kuyruğunun yırtılacağını, ya da dengenin bozulacağını,
birden kendini yerlere atacağını
sonra da
sadece üzerine basılan, yüzünde ayakkabı numaraları kazınmış çamurlu bir gazete olacağını
düşünemezdim.
-Gazeteden yaptığım uçurtmamdın-
Alnında ölüm ilanım yazıyor, ölmeseydim;
sana müzikler çalabilirdim,
biriktirdiğim ne varsa getirebilirdim.
Beni gülümseten ne varsa çamura buladım, krepler yaptım.
-Hayır ağlamadım sevgilim.-
Neyden utanırdın ki bunca zaman, ayrıca sen ve yağmur ortaklaşa çalışırken üstelik.
İtiraf etmeliyim ki; o köşe bahçenizde sarmaşıklarla sevişen ve sürekli tırnaklarını yiyen, şizofren farelere aşık bir kara-kedi gibi özlüyorum seni.
-Saçımı üç kere çek.-
Peki, madem konuşmak istiyorsun anlat; bunca yıl sonra nasılsın ?
-Toplama bir beden satın aldım sen şehirden gittikten sonra !-
İnanmadığın için oradaydım, sana doğru gelirken göremezsin ki;
inanmazsan yüzüm yok olur;
önce yüzümü unutursun, sonra ellerim, sonra gülüşlerim, en son sesim.
Unutursun; ve ah dersin,
deme !
Korktuğumdan değil de üzüldüğümden ölür ellerim, bunca yıl sonra;
Diyemem ki dedin ve diyemedin.
Jülide Arora